Ecstatica II |
Atımla şehre giriyorum. Arkamda kurtardığım kız.
Yolda heryer insan cesetleriyle dolu. Belli ki direnmeye çalışmışlar ancak büyük
bir ordu hepsini kılıçtan geçirmiş. Sonra kalenin kapısını görüyorum ve tam
içeri girerken gargoyl benzeri uçan bir yaratık geliyor ve kızı alıp götürüyor.
Daha ne olduğunu anlamadan arkamda bir tanesini daha görüyorum. Son hatırladığım
şey bir yumruğun suratıma doğru geldiği. Gözlerimi açtığımda beni
bağladıklarını anlıyorum. Sonra kurtuluyorum ve oyun başlıyor. Arcade adventure oyunlarının geçmişi bence Alone in the Dark ile başlar. Oyundaki karakterimiz 3 boyutluydu ve bir evden karşısına çıkan yaratıkları öldürerek çıkmaya çalışıyordu. Sonra Ecstatica denen bir oyun ortaya çıktı. Tek farkı ev yerine sokaklarda dövüşmenizdi. O oyunlarda topu topu 6-7 tane kamera açısı vardı. Şimdi Ecstatica II'yi Andrew Spencer stüdyolarında hazırlayan Psygnosis firması bile kaç tane kamera açısı yaptıklarını bilemiyor. Söyleyebildiği tek şey 1100'den fazla kamera açısı olduğu. Estatica II gerçekten çok güzel olmuş. Oyunda binlerce kameranın dışında keşfedilmeyi bekleyen yüzlerce oda ve çözülmeyi bekleyen bir sürü de bilmece var. Ecstatica II 'de bölüm kavramı yok ama ilk bölümün kulede hapsedilmiş kızı kurtardığınızda bittiğini söyleyebilirim. Bölüm kavramı yok ancak Enter tuşuna bastığınızda karşınıza bazı bilgiler çıkıyor ve buradan oyunun yüzde kaçını bitirdiğinizi görebilirsiniz. Hazır tuştan bahsetmişken oyunda kullanılan tuşlardan bahsetmek lazım. Kısaca açıklamak gerekirse CTRL+ok büyü ve normal vuruşlar için. Eğer CTRL tuşunu ALT tuşuyla beraber kullanırsanız daha okkalı vuruşlar yapabilirsiniz. Sadece ALT+ok taklalar atmaya yarıyor. Dövüş sırasında bol bol kullanmanızda fayda var. Shift zıplamak, sol ALT veya Space tuşları birşeyler aramak için. Esc tuşu ile Save-load ve ayarların bulunduğu menü karşınıza geliyor. Ben oyunu zor seçeneği (hard) ve SVGA'da oynamanızı öneriyorum. Ecstatica 'nın bir eksi özelliği ekranda gördüğünüz herşeyi alıp kullanamamanız. Mesela yerden bir taş alıp karşınızdakinin kafasını gözünü kıramıyorsunuz. Ancak ilk bölümlerde zırh, kılıç ve büyü atan sopa var. Sopanızın büyüsü her vuruşunuzda biraz daha azalıyor ve sonunda elinizde işe yaramaz bir çomaktan başka birşey kalmıyor. Ancak sopayı SOL ALT+aşağı ok tuşlarıyla yere bırakıp, bir süre sonra yeniden aldığınızda büyü gücünün dolmuş olduğunu görüyorsunuz.. Sopayı sakın büyü gücü yokken kullanmayın. Onun yerine demircideki kılıcı alın. Gerçekten çok etkili bir silah. Oyunda karşınıza yaratıklar dışında insanlar da çıkıyor. Sizin yaptığınız her hareketi yapabiliyorlar. Ama yine de sonraki bölümlerde karşınıza gelen büyük yaratıklar kadar zorlu değiller. Normal insan boyutundaki bir yaratık üç-dört normal kılıç darbesiyle ölüyor. Eğer daha fazla darbede ölürse genelde yaşam gücünüzü arttıran bir şerbet ortaya çıkıyor. Bunu Space tuşu ile içebilirsiniz. Oyun esnasında karşınıza tahtadan yapılmış bir çok kapı çıkıyor. Bu kapıları tekme tokat girişerek açabilirsiniz. Bir de işaretli kapılar var. Bu kapıları kıramıyorsunuz ancak bazı bilmeceleri çözdükten sonra veya bazı özel durumlarda açılıyorlar. Bazı kapılar ise demir parmaklık şeklinde ve genellikle yanlarında demirden yapılma bir yaratık kafası var. Bu kafalara vurduğunuzda size sürekli yardımcı olmaya çalışan kız size kapıyla ilgili birşeyler söylüyor ama bunlar pek işe yarar şeyler değil. Eğer o yaratık başları değişik renklerdeyse mutlaka bir aksiyonu vardır. Mesela altın sarısı renkte olanlar yakındaki kapıyı açıyor. Mavi renktekiler mavi işaretli kapılardan geçme izni sağlıyor vs. Ulaşım için kullanılabilecek bir diğer şey de ışınlanma aletleri. Herkesin size düşman olduğu Ecstatica'da sakın karşınıza gelen her yaratıkla dövüşmeye kalkmayın ve erkekliğin altın kuralını (hani onda dokuzu falan) uygulayarak kaçın. Çünkü yaratıklar sonsuz çoğunlukta. Ne kadar öldürürseniz öldürün bitmiyorlar. Gücünüz azaldığında yukarıda bahsettiğim şerbeti bulup içmeniz lazım. Ancak değerli hazineler ve mavi renkteki şerbet gücünüzü full yapıyor. Bir de görünmezlik şerbeti ve zehire benzeyen bir şerbet daha var. Bu zehire benzeyen şerbeti içtiğinizde her tarafınız mavi bir tabakayla kaplanıyor. Biraz güç kazandırdığı söylenebilir ancak panzehiri olan sarı şerbeti bulamazsanız sol üst köşedeki gücünüz bitiyor ve kıvrana kıvrana mefta oluyorsunuz. Bu şerbetler genelde sandıklarda veya dolaplarda gizli. Yalnız bazı sandıkların içinden bomba da çıkabiliyor ve resmen elinizde patlıyor. Oyunda kullandığınız eşyalar arasında bir çift şık çizmede var.Bu çizmeler geçemediğiniz yeşil yerlerden geçmeye yarıyor.Tabii ki ölene kadar kullanamıyorsunuz,aynı görünmezlik iksiri gibi onlarında bir süresi var. Oyunda bir de su olayı var.Sudaki yaratıklar,özellikle piranaya benzeyenleri çok zorlu. Suyun sonunda ormana benzeyen bir yer var ancak buradaki her bitki hareketli ve yine hepsi sizin peşinizde. Ayrıca sudaki ve ormandaki yaratıklara büyü işlemiyor. Eğer yanlışlıkla ormana gelirseniz hemen ışınlanma aletini bulun ve kaçın. Aslında daha söylenecek çok şey var ama ben son birkaç cümleyle lafımı bağlamak istiyorum. Ecstatica çok güzel olmuş yapanları kutlamak lazım. Nasıl olduysa tek bir CD-ROM 'a sığmış (Demek ki isteyince oluyormuş). Herşey çok güzel ancak bazı saçmalıklar var ( 17. yy.da ışınlanma aleti ve büyünün olduğu bir oyunda saçmalıktan bahsetmek biraz saçma ama...). Mesela gargoyllar güneş ışığında yaşayabiliyorlar. Bir DOS oyunu olması artı bir özellik bence. Oyunu mutlaka alın demiyorum çünkü herkese hitap etmiyor ve biraz zor (Bilmeceler dışında, bilmeceler gerçekten çok kolay). Ama ben de artık "gerçek" bir oyun oynamak istiyorum demek veya işi iyice ilerletmiş, dövüş oyunlarının kralı olmuş bir kişiyseniz sizde Ecstatica'yı oynamadan geçmeyin. Gerçek maceracılara söylecek sözüm zaten yok. Hoşçakalın....
|